bolu satılık daire ve mahşer bilgileri90

 bolu satılık daire


bolu satılık daire ve mahşer bilgileri90 bugün yine bilgilerimizi sizler icin hazırladık ve bolu satılık daire dedikiNoel için muhteşem bir lejyoner hastalığı alır mıydırf geliştirilmiş domuz gribini mi tercih edersin?
Ulusal Koruma kızağına binmiş uğursuz Noel BabaFlaggt dan içeri birazcık hastalık bıraksa nasıl olur?Bekleyecek ve doğru zaman geldiğinde bilecekti.
MahşerHer şey yolunda gidecekti. Bu kez solup yok olmayacaktı. Kontrol ondaydı ve öyle kalacaktı.
Tavşan bitmişti. Midesi sıcak yemekle dolunca tekrar kendine gelmişti. Teneke tabağı alarak ayağa kalktı ve kemikleri fırlatıp karanlığın içine attı. Kurtlar hırlayarak, homurdanarak, gözleri ay ışığı altında dönerek kemiklerin başına üşüştü.
Flagg ellerini beline koydu ve aya doğru kükrercesine güldü.
Nadine ertesi sabah erken saatte Glendale kasabasından ayrıldı ve Vespa’sıyla 1-15 üzerinde ilerlemeye başladı. Serbest bıraktığı kar beyazı saçları ardında dalgalanıyor, bir gelinin duvağına benziyordu.
Ona uzun süre sadık bir şekilde hizmet eden ama artık son zamanlarını yaşayan Vespa için üzülüyordu. Kat ettiği mesafe, çöl sıcağı, zorlu dağ yolları ve bakımsızlık etkisini göstermeye başlamıştı. Motorun artık zorlandığı sesinden belli oluyordu. Önemi yoktu. Oraya varmadan bozulursa yolun kalanını yürürdü. Peşinden kovalayan yoktu. Harold ölmüştü. Ayrıca yürümek zorunda kalırsa o bunu bilir ve onu alması için birini gönderirdi.
Harold, ona ateş etmişti! Harold, onu öldürmeye çalışmıştı!
Ne kadar düşünmemeye çalışsa da aklı dönüp dolaşıp bu konuya geliyordu. Beyni, bir köpeğin kemiğini kemirmesi gibi bu konuyu didikliyordu. Öyle olmaması gerekiyordu. Flagg patlamadan sonraki gece, Harold nihayet kamp yapabileceklerine karar verdiğinde rüyasına girmişti. Nadine’e, Harold’ın Batı Yamacı’na gelene, yani neredeyse Utah’a varana dek yanında kalmasına izin vereceğini söylemişti. Sonra çabuk ve acısız bir kazayla icabına bakılacaktı. Bir yağ birikintisi. Zahmetsizce. Çabucak.
Ama zahmetsiz ve çabuk olmamıştı ve Harold onu neredeyse öldürüyordu. Kurşun, yanağının birkaç santim ötesinden vızıldayarak geçmiş ve Nadine o zaman bile kıpırdayamamıştı. Nasıl böyle bir şey yapabildiğine, böyle bir şeye kalkışmasına nasıl izin verildiğine şaşırarak olduğu yerde şok içinde kalmıştı.
Flagg’in onu bu şekilde korkutmaya çalıştığını, kime ait olduğunu unutmaması için uyardığını düşünerek olanlara mantıklı bir açıklama getirmeye çalışmıştı. Ama akla mantığa sığmıyordu! Delilikti! Ne
mantıklı açıklama bulmaya çalışırsa çalışsın içinden bir ses Flj rold’ın ateş etmesine hazırlıklı olmadığını söylüyordu.
Bu sese kulağını tıkamaya çalıştı ama yapamıyordu. Ses,
eseri hayatta olduğunu söylüyordu. Harold’m kurşunu kaşlarinijj saplanmış olabilir ve Randall Flagg’in elinden bir şey gelmeyebiijj^^ Sesi yalancılıkla suçladı. Flagg her şeyi bilirdi. Bir serçeni,, Hayır, o dediğin Tanrı, dedi ses amansızca. Flagg Tanrı eleği.
eseri hayattasın, bu da bütün anlaşmaların geçersiz olduğu anla^ lir. Ona hiçbir borcun yok. İstersen geri dönebilirsin.
Geri dönmek, ha? Çok komik. Nereye dönecekti?
Sesin buna verecek cevabı yoktu. Olsa Nadine şaşardı zaten Adam’a artık bir borcu yoksa bile bunu çok geç öğrenmişti.
Sese kulak tıkayıp çöl sabahının güzelliğine konsantre olmayjçj. tı. Ama ses kesilmedi. O kadar ısrarlı ve alçaktı ki güçlükle duyuluj,,,,
Harold’ın ona karşı çıkıp seni öldürmeye kalkacağını Bilmediği başka neler vardır kim bilir? Ya bir dahaki sefere ütq,ı ıskalamazsa?
Ama artık çok geçti. Günlerce, aylarca, belki de yıllarca gecife O ses neden iş işten geçmeden önce konuşmaya başlamamıştı sanitî!
Ve ses, anlamış gibi sustu. Nihayet kendi başına kaldı. Hiçbii] düşünmeden, gözlerini önünde uzanan yoldan ayırmadan Vespa’yıftı ye devam etti. Yol onu Las Vegas’a götürüyordu. Ona götürüyordu.
Vespa öğleden sonra aksıra tıksıra durdu ve bir daha da çalı?! Motorun bulunduğu bölümden yanık kauçuğa benzer bir koku Vespa, motoru iflas etmeden önce yürüme hızında ilerliyordu zaten dine birkaç kez tekrar çalıştırmayı denedi ama faydasızdı. Motor ait müştü. Müstakbel kocasına doğru yaptığı yolculukta pek çok ölüme olmuştu. Kalıcı Kurul’un bütün üyelerinin ve toplantıya davetliolıın^ Bölge sakinlerinin ölümüne sebep olan patlamadan o sorumluydu de Harold vardı. Ayrıca Fran Goldsmith’in doğmamış çocuğunu ^ unutmamalıydı.
Bu düşünceler üzerine midesi bulandı. Sendeleyerek yol kenan ti ve öğlen yediklerini çıkardı. Hava çok sıcaktı, kendini çok
(jiyor ve bayılacak gibi oluyordu. Kızgın güneşin kavurduğu çölde yaşayan
varlığın kendisi olduğu bir kâbusun içinde gibiydi. Çok sıcaktı... çok.
Ağzını silerek arkasına döndü. Vespa yolun üstünde bir hayvan leşi gibi yatıyordu. Nadine bir an ona baktıktan sonra yürümeye başladı. Dry Gölü’nü geçmişti. Yani biri onu almazsa o gece yol kenarında uyuması gerekecekti. Şansı varsa sabah Las Vegas’ta olurdu. Birdenbire Kara Adam’ın oraya kadar yürümesine göz yumacağından emin oldu. Las Ve-gas’a sıcaktan bunalmış, bitkin, aç ve susuz halde varacak, önceki yaşamından geriye hiçbir şey kalmamış olacaktı. New England’da özel bir okulda küçük çocuklara öğretmenlik yapan kadın, tıpkı Napolyon gibi ölü olacaktı. Bu şansla eski Nadine’den geriye son kalan içindeki o endişeli, azarlayan ses olacak, o da bir süre sonra sonsuza dek susacaktı.
Yürüdü ve zaman ağır ağır ilerledi. Ter damlacıkları yüzünden aşağı süzülüyordu. Otoyolun soluk mavi gökyüzüyle birleştiği noktada hava titreşiyordu. Bluzunun düğmelerini çözüp çıkardı. Üstünde sadece beyaz pamuklu sutyeni kalmıştı. Güneş yanığı mı? Ne olmuş yani? Umurumda bile değil hayatım.
Alacakaranlık çöktüğünde cildi kıpkırmızı olmuştu. Köprücükke-mikleri civarı neredeyse mordu. Akşam serinliği aniden çökünce ürperdi ve kamp malzemelerini Vespa’da bıraktığını hatırladı.
Şüpheyle etrafına bakındı ve kimileri çöl rüzgârının taşıdığı kumlar içine yarı yarıya gömülmüş arabalar gördü. Bu mezarlardan birinin içine sığınma düşüncesi onu iyice hasta etti, korkunç güneş yanıklarının acısı bile bu hissin yanında hafif kalıyordu.
Kendimde değilim, diye düşündü.
Önemi yoktu. Arabalardan birine girip yatmaktansa bütün gece yürümeyi tercih etti. Keşke yine orta batıda olsaydı. Uyuyacak bir ambar, samanlık veya yonca tarlası bulurdu. Temiz, yumuşak bir yer. Burada sadece yol, kum ve çorak çöl toprakları vardı.
Uzun saçlarını yüzünden çekerken içindeki ölme isteğini fark etti.
Güneş artık ufkun gerisindeydi. Dünya, karanlıkla aydınlığın tam ortasındaydı. Dondurucu bir rüzgâr esiyordu. İçi aniden korkuyla dolarak etrafına bakındı.
Tepecikler karanlık anıtlara dönüşmüştü. Kumullar, heykeller gibiydi. Kaktüslerin dikenli dalları, alçak mezarlarif,(j^' ölülerin suçlarcasına uzanan iskelet parmaklarına benziyordu.
Tepesinde gökyüzü kozmik bir çarktı.
Aklına bir Dylan şarkısının soğuk ve huzursuz sözleri geldj.^. sah gibi avlanan... mısırları talan eden...
Hemen ardından bir başka şarkıyı, aniden çok ürkütücü Eagles şarkısını hatırladı: Seninle hu gece çölde uyumak etrafımızda milyonlarca yıldızla...
Birdenbire orada olduğunu hissetti.
Daha konuşmadan geldiğini anladı.
“Nadine.” Onun yumuşak sesi, koyulaşan karanlığın içinden^ Sesi son derece yumuşak, bir o kadar dehşet vericiydi.
“Nadine, Nadine... Nadine’i sevmeyi ne çok severim.”
Arkasına döndü ve kaçınılmaz olduğunu her zaman bildiği o gerçekleşmiş olduğunu gördü. Kara Adam karşısındaydı. EskibirCiıe, let’nin (araba az önce orada mıydı, emin değildi ama yaklaştığımıfoı mıştı) motor kapağının üstünde bacaklarını çapraz yapmış, ellerigev^ dizlerinin üzerinde oturuyordu. Yüzünde müşfik bir gülümsemetb bakıyordu. Ama gözleri hiç de müşfik değildi. Bu adamın şefkatefe bir his duyması olasılığını inkâr eder gibiydiler. Nadine darağc. altındaki kapak az önce açılmış bir adamın bacakları gibi hiç duıi dans eden o karanlık neşeyi görebiliyordu.
“Merhaba,” dedi. “Buradayım.”
“Evet. Nihayet buradasın. Söz verildiği gibi.” Gülümsemesijît ve ellerini ona doğru uzattı. Nadine uzatılan elleri tuttu ve ona vücudundan yayılan ısıyı fark etti. Uzun süredir yanmakta olan ti ocak gibi etrafına sıcaklık yayıyordu. Pürüzsüz, çizgisiz ellerNafe kileri kavradı ve bir kelepçe gibi sıktı.
“Ah, Nadine,” diye fısıldadı ve onu öpmek üzere eğildi. Nadinet* yıldızların soğuk ışığına doğru hafifçe çevirince Kara AdaminŞ dudakları yerine çenesinin altındaki boşluğu buldu. Aldanmaman''' tenine değen dudakların alaycı bir sırıtışla kıvrıldığını hissedebilm’'^ Ondan iğreniyorum, diye düşündü.
Mahşer
Ama tiksinti, çok daha kötü bir şeyin üstündeki pullu katmandı sadece, uzun zamandır gizlenen bir şehvet, ezelden beri var olan ve nihayet patlama noktasına gelmiş bir sivilce, çok uzun süre önce hurda demir bakır plastik fiyatları ekşimiş bir tatlı gibi yüzeyin hemen altında gizliydi. Sırtına uzanan elleri, güneş yanığından bile kızgındı. Nadine, ona yaslandı ve bacaklarının arası bir anda hassaslaşıp dolgunlaşır gibi oldu. Pantolonunun dikişleri onu belli belirsiz, iğrenç bir şekilde kaşındırıyor, Nadine elini oraya uzatıp bu kaşıntıyı sonsuza dek bitirmek istiyordu.
“Sana bir şey soracağım,” dedi.
“Ne istersen.”
“Söz verildiği gibi, dedin. Bu sözü sana kim verdi? Neden ben? Ve seni ne diye çağıracağım? Onu bile bilmiyorum. Varlığından yaşadığım süre boyunca haberdardım ama sana nasıl sesleneceğimi bilmiyorum.”
“Bana Richard de. Bu gerçek adım. Beni o şekilde çağırabilirsin.”
“Gerçek ismin bu mu? Richard?” diye şüpheyle sordu Nadine ve gıdısını boynuna gömerek kıkırdadı. Teni tiksinti ve şehvetle ürperiyordu.
“Peki sana söz veren kimdi?”
“Nadine,” dedi. “Unuttum. Hadi.”
Ellerini bırakmayarak arabanın üstünden aşağı kaydı. Nadine neredeyse ellerini çekip kaçacaktı, ama bunun ne faydası vardı? Kara Adam peşinden gelecek, onu yakalayacak ve tecavüz edecekti.
“Ay,” dedi Flagg. “Dolunay. Ben de doluyum.” Nadine’in elini kot pantolonunun solgun, aşınmış bacak arasına götürdü ve Nadine orada korkunç bir varlık hissetti. Soğuk fermuarın gerisinde kendine ait bir canı varmış gibi atıyordu.
“Hayır,” diye mırıldandı ve elini çekmeye çalışarak bunun, gördüğü son dolunaydan ne kadar farklı bir gece olduğunu düşündü. O gece artık inanılmayacak kadar eskide kalmıştı. Zamanın gökkuşağının diğer uçundaydı artık.
bolu satılık daire sundu. Flagg, Nadine’in elini kendine bastırdı. “Benimle çöle gel ve karım ol.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder